Muris Muvazaası – Tapu İptal ve Tescil – İspat Yükü

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi         2018/4233 E.  ,  2020/6737 K.


Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.


-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa bedel isteğine ilişkindir.
Davacı, miras bırakan babası …’un, dava konusu 2326 ada 9 parsel sayılı taşınmazda bulunan 1, 2, 3, 4 no’lu bağımsız bölümleri, kendisinden mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak davalılara devrettiğini, taşınmazın yapımında katkısı olduğunu ileri sürerek muvazaalı devir işlemlerinin iptali ile dava konusu taşınmazın miras bırakan adına tescilini, olmadığı taktirde miras payına düşen bedelin ödenmesini istemiş; davacı, yargılamanın seyri sırasında tereke temsilcisi olarak atanmıştır.
Davalılar, zamanaşımı süresinin geçtiğini, miras bırakanın arsası üzerine çocukları tarafından bina inşaa edildiğini, miras bırakanın inşaatı birlikte yapan çocuklarına hak dengesini gözeterek devir yaptığını, miras bırakanın eşi dahil tüm mirasçıların onayını alarak 1990 yılında herkese hakkı olan tapuyu verdiğini, davacının ise kendisine verilen taşınmaz yerine nakit istediğini ve dava dışı oğul Mahmut tarafından davacının payının ödendiğini, devir tarihinde dava konusu taşınmazda oturan davacının parasını alıp tüm kardeşleriyle, anne babasıyla ibralaştığını, miras bırakanın torunu olan davalı … ile gelini olan davalı …’in ise tapu kaydına güvenen iyiniyetli 3. kişi olduklarını belirterek davanın reddini savunmuşlardır. İlk derece mahkemesince, temliklerin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile dava konusu bağımsız bölümlerin tapu kayıtlarının iptali ile miras bırakan adına tesciline karar verilmiş; anılan kararın davalılar tarafından istinafı üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince, istinaf başvurusunun esastan reddine, ancak ölü kişi adına tescil hükmü kurulamayacağının kamu düzenine ilişkin olduğu gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulü ile dava konusu bağımsız bölümlerin tapu kayıtlarının iptali ile veraset ilamındaki payları oranında mirasçılar adına tesciline karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1929 doğumlu miras bırakan …’un 28.03.2009 tarihinde ölümü üzerine dava dışı eşi … ile çocukları davacı …, davalı …, dava dışı …, … ve …’in mirasçı kaldıkları, davalılardan …’in dava dışı …’ın oğlu, davalı …’in ise dava dışı …’un eşi olduğu, dava konusu 2326 ada 9 parsel sayılı taşınmazda bulunan 1, 2, 3, 4 no’lu bağımsız bölümlerin tamamı miras bırakan adına kayıtlı iken 14.11.1990 tarihinde vekili eliyle 2 ve 4 no’lu bağımsız bölümleri dava dışı oğlu …’a, 1 no’lu bağımsız bölümü dava dışı oğlu …’a, 3 no’lu bağımsız bölümü ise davalı oğlu …’e satış yoluyla temlik ettiği, dava konusu 2 ve 4 no’lu bağımsız bölümlerin 19.12.1997 tarihli satış işlemiyle davalı … adına, 1 no’lu bağımsız bölümün 03.08.2007 tarihli satış işlemiyle davalı … adına tescil edildiği, … 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/189 Esas 2016/172 Karar sayılı 26.02.2016 tarihli kararı ile davacı …’nin aynı zamanda tereke temsilcisi olarak atandığı, anılan kararın 28.11.2017 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan, 6100 sayılı HMK’nun 190. maddesi ile 4721 sayılı TMK’nun 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir. Somut olaya gelince, davacının tanık bildirmediği gibi, davalı yanın tanıklarının beyanlarıyla da temliklerin muvazaalı olduğu sonucuna varılamadığı, miras bırakanın gerçek iradesinin mirastan mal kaçırma olduğu yönünde somut bir olgunun ortaya konulamadığı açıktır. Bu durumda muvazaa iddiasının kanıtlandığından söz etme olanağı yoktur. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Davalı yanın yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK’nun 371/1-a maddesi gereğince … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK’nun 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 24.11.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 3.050.00. TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,15/12/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bir Cevap Yazın

×